Çalışan her iki kadından birinde başarısızlık kaygısı var
6 mins read

Çalışan her iki kadından birinde başarısızlık kaygısı var

Başarı, pek çok insanın hayalini süsleyen bir hedef. Ancak bu hedefe ulaşıldığında, başarıyı içselleştirmek ve kendine inanmak bazen oldukça zor olabiliyor. Psikoloji literatüründe bu durum “Impostor Sendromu” olarak adlandırılıyor. Impostor Sendromu, bireylerin başarılarını kendi yeteneklerine değil, dış faktörlere, şansa veya tesadüfe bağlamaları durumunda ortaya çıkan bir sendromdur. Bu sendromu yaşayan kişiler, elde ettikleri başarılar için yeterince yetenekli olmadıklarını düşünüyorlar. İngilizce kökenli “impostor” kelimesi, Türkçede “hileci” veya “sahtekar” anlamında kullanılıyor. Bu terim, kişinin kendini aldatmasını, yanıltmasını ve sahte başarılara inanmasını ifade ediyor. Psikoloji alanında ise “Impostor Sendromu” olarak adlandırılıyor.

Sendrom, başarılı kişiler arasında daha yaygın

İronik bir şekilde, Impostor Sendromu özellikle yüksek başarı göstermiş kişiler arasında yaygın. Kariyerlerinde önemli başarılara imza atmış olanlar, kendi yeteneklerini sorguluyor ve elde ettikleri başarıların geçici olduğunu düşünüyorlar. Bu durum, kişinin kendine olan güvenini sarsıyor ve sürekli olarak “ya başarısız olursam” korkusuyla yaşamasına sebep oluyor.

Uzmanlar, Impostor Sendromu’nun belirgin özelliklerinden biri, bireylerin kendi başarılarını hak etmediklerine dair sürekli bir korku yaşamaları olduğunu belirtiyor. Bu kişiler, başarılarının arkasında yatan gerçek nedenin kendi yetenekleri değil, şans veya diğer dış faktörler olduğunu düşünüp, sahip oldukları yetenekleri ve zekayı görmezden gelerek, kendi yeterliliklerinden şüphe duyduklarını belirtiyor.

İş ve akademik yaşamda ciddi stres, kaygı ve düşük özgüvene yol açabiliyor. Özellikle topluluk önünde konuşma, yeni bir projeye başlama veya terfi gibi durumlarda yoğunlaşan bu duygular, bireyin performansını olumsuz etkileyebiliyor. Kişi, kendini sürekli olarak “sahtekar” gibi hisseder ve çevresindekilere karşı rol yaptığını düşünüyor.

Psikolojik bir rahatsızlık olarak kabul edilen Impostor Sendromu, temelde bir duygu durum bozukluğuna dayanır. Bu sendromdan muzdarip olan bireyler, başarılarının tesadüfi olduğunu düşündükleri için hak ettikleri konumda olmadıklarına inanırlar. Kendilerini yeterli ve becerikli görmedikleri için, elde ettikleri başarıların geçici ve yanıltıcı olduğuna dair bir inanç geliştirirler.

“Başarılı Bir Kadın Olduğum İçin Özür Dilerim”

Evrim Kuran’ın dördüncü kitabı “Başarılı Bir Kadın Olduğum İçin Özür Dilerim”, kendine has tarzı ve derinlikli anlatımıyla okurlarının karşısına çıkıyor ve özellikle kadınların iş dünyasında yaşadığı ‘Impostor Sendromu’nu mercek altına alıyor.

Kitap, 3.050 kişinin katılımıyla yapılan “Impostor Araştırması”nın sonuçlarını kapsamlı bir şekilde ele alıyor. Kuran, bu araştırmanın bulgularını akıcı bir dille anlatarak, toplumun başarı tanımlarını ve bu tanımların kadınlar üzerindeki etkilerini sorguluyor. Kuran, kitapta kadınların başarılarını yaşamaktan çok, sürekli kendilerini sorgulama ve yeterliliklerini sorgulama hallerini detaylandırıyor. Toplumun başarı kriterlerinin kadınlar üzerinde yarattığı baskıyı ve bu baskının onların psikolojik durumlarına etkilerini derinlemesine inceliyor. Kendi yaşam deneyimlerinden de yola çıkan Evrim Kuran, “Impostor Sendromu” olarak bilinen fenomeni ve bu fenomenin iş hayatındaki yansımalarını okuyucularına samimi bir dille sunuyor. Kuran’ın içten ve etkileyici anlatımı, okuyucuları düşündürmeye ve kendi başarı algılarını sorgulamaya teşvik ediyor. “Başarılı Bir Kadın Olduğum İçin Özür Dilerim”, yalnızca kadın okurlara değil, iş dünyasında başarı kavramlarını sorgulayan ve bu kavramların bireyler üzerindeki etkilerini anlamak isteyen herkese hitap eden bir eser. Evrim Kuran’ın titizlikle hazırladığı bu kitap, toplumda yerleşik başarı algılarına yeni bir bakış açısı getiriyor.

Araştırmada, kadın katılımcılar çoğunlukta

Türkiye’nin 79 şehri ve yurt dışında 32 ülkedeki 86 farklı şehirden katılımcılarla tamamlanan araştırma, sahtekârlık sendromu ve mükemmeliyetçilik konularına ışık tutuyor. Araştırma davetini hem kadın hem de erkeklere açık tutmamıza rağmen, katılımcıların yüzde 88’ini kadınlar oluşturdu. Araştırmanın çarpıcı bulgularından biri, sahtekârlık sendromunun (Impostor Syndrome) cinsiyetler arasında farklı şekillerde tezahür etmesi. Kadın katılımcıların yüzde 45’i yüksek oranda sahtekârlık sendromu yaşadığını belirtti. Orta seviyede yaşayan kadınların oranı yüzde 40 iken, düşük seviyede yaşayanların oranı yüzde 15 olarak belirlendi. Erkeklerde ise durum biraz farklı. Erkek katılımcıların yüzde 22’si yüksek oranda, yüzde 54’ü orta seviyede ve yüzde 24’ü düşük seviyede sahtekârlık sendromu yaşıyor.

Kadınlar, takdiri kabul etmede zorlanıyor

Başarıya dair övgüleri içselleştirmekte zorlanma da cinsiyetler arasında fark gösteriyor. Kadın katılımcıların neredeyse yarısı (yüzde 47), başarılı oldukları işlere dair aldıkları övgüleri önemli bulmuyor ve takdiri kabul etmekte zorlanıyor. Erkeklerde ise bu oran yüzde 25 seviyesinde kalıyor. İlginç bir şekilde, eğitim düzeyi arttıkça takdir ve övgüleri içselleştirmekte zorlanma eğilimi de artıyor. Mükemmeliyetçilik konusunda da kadınlar öne çıkıyor. Araştırmaya katılan kadınların yüzde 47’si, en iyisini yapamadığı işleri, en iyisini yaptığı işlere göre daha fazla hatırlıyor. Bu oran yurtdışında yaşayan kadınlarda yüzde 51’e kadar yükseliyor. Erkeklerde ise bu oran yüzde 31’de kalıyor. Benzer şekilde, kadınların yüzde 41’i mükemmel iş sonuçlarına ulaşamadıklarında o işi tamamlamanın kendileri için bir anlam ifade etmediğini belirtiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir